Cinsiyetçi Çocuklar Yetiştirmeyin

Kız çocuklarına pembe erkek çocuklarına mavi almakla başlar cinsiyetçilik yolculuğu. Sonrasında kız çocuklara bebek, erkek çocuklara araba ve silah. Oğlumuza açmayı, göstermeyi; kızımıza kapatmayı, göstermemeyi öğretmekle devam ederiz. Erkek çocuk babası ile ekmek almaya giderken, kız çocuk annesi ile mutfakta yemeğe yardım eder.

Peki böylesine her geçen gün daha da cinsiyetçi olan bir toplumda biz nasıl cinsiyetçi olmayan çocuklar yetiştireceğiz?

Aslında doğumla beraberimizde getirdiğimiz biyolojik cinsiyetimiz hayat rollerimizde son derece kısıtlı alanlarda farklılığı oluştururken toplumun bize biçtiği toplumsal cinsiyet rollerimiz hayattaki konumumuzu baştan belirler.

Biyolojik cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyet farklılığı, sosyal yapılandırma sonucu oluşmaktadır ve kesinlikle değiştirilebilir. Pek çok toplumda kadın ve erkek farklı kapasitedeki canlılar olarak görülmekte ve her birinin belirgin sınırlarla ayrılmış kendine ait imkânları, rolleri ve sorumlulukları olduğu kabul edilmektedir. Bunun en açık göstergesi de kamusal alanda çalışma, yani dışişleri \”doğal\” olarak erkek; ev işleri ve aile ile ilgili özel alanlar, yani içişleri \”doğal\” olarak kadın işidir görüşünün birçok toplum tarafından benimsenmiş ve uygulanıyor olmasıdır. Toplumsal cinsiyet ayrımları hem kadınların hem de erkeklerin yaşamını şekillendirir ve sonuçta bu çeşitlilik sadece farklılıktan daha fazla anlam taşır, kesin çizgilerle ayırır: Kadın evin düzenini sağlar, erkek evi geçindirir.

Kadınların daha duyarlı, ilgili ve bakım verici olarak algılanmaları, ev kadını, öğretmen, hemşire vb. olmalarının beklenmesi, ama erkeklerin bağımsız, atılgan, kuvvetli vb. algılanmaları ve asker, mühendis, tüccar vb. olmalarının beklenmesi toplumsal cinsiyet farklılıklarıdır.  Bunlar gerçek olmayan farklılıklardır, toplumun kendi kalıplarını bireye dayatması sonucu oluşan farklılıklardır.

Biyolojik cinsiyet farklılıkları öğrenilmemiş, doğuştan getirilen özelliklerdir. Toplumsal cinsiyet farklılıkları ise öğrenilen, sosyalleşme sürecinde kazanılan farklılıklardır. Toplumsal cinsiyet farklılıkları, bireyden bireye, kültürden kültüre bazı değişiklikler gösterir.

Çocuklarımız henüz doğmadan belirlemeye başlarız onların toplumsal cinsiyetlerini. Kızlara pembe, erkeklere mavi hazırlarız her şeyi. Kızlarımızınki cicili bicilidir, erkek bebeklerinki ise daha ciddiye yakın. Öyle cicili bicili şeyler erkek çocuğa olmaz. Büyürken onlara karşı geliştirdiğimiz tutum ve davranışlarımız, aldığımız oyuncaklar, oynadığımız oyunlar, beklentilerimiz hep toplumsal cinsiyet rollerinin beklentileri ile şekillenir. Kızlar ve erkekler daha büyürken öğrenirler bu ayrımcılığı. Kızımız sokakta futbol oynayıp üstünü başını kirletince, “aaa, ne ayıp. Senin gibi cici bir kıza yakışıyor mu? Sen erkek çocuğu musun?” diye sorarken; oğlumuz evde bebeklerle oynayıp annesinin makyaj malzemeleri ile ilgilenecek olsa, bırakın soru sormayı şiddetle panikleyip doktorlara danışmaya kadar götürürüz durumu.

\"\"

Şöyle kısacık bir bakarsak kadın ve erkeğin toplumun biçtiği rollerine:

Kadın, doğurgan, anne, dayanıklı, nazik, merhametli, tatlı dilli, gönül alan, anlayışlı, yemek yapan, itaat eden, narin, duygusal, edilgen, evi çekip çeviren, fedakâr, ailesine karşı sorumlu, erkeğe muhtaç, kurtarılmayı bekleyen, pasif.

Erkek, güçlü, baba, koruyucu, karar alan, akıllı, etkin, mantılı, ağırbaşlı, gözü pek, baskın, risk alan, yarışmacı, aktif. Bu özelliklerden hangilerinin biyolojik olduğunu düşünüyorsunuz? Hangileri içine doğup büyüdüğümüz kültürün öğrettikleri?

Kadına başka kurallar, erkeğe başka kurallar işletilir toplumumuzda.

Toplumların gelişmesindeki en önemli temel taşlardan birisi de toplumsal cinsiyet rollerinin bugünkünden farklılaşarak daha gerçekçi, eşitlikçi bir şekilde tanımlanmasıdır.

Patriyarki değişmedikçe, toplumsal cinsiyet rolleri maalesef cinsiyetçi kültürün bir ürünü olarak var olmaya devam edecektir. Hem nedenlerle hem de sonuçlarla mücadele anlamında daha kapsamlı bir yaklaşımı gerektirir. Böylesi bir mücadelenin olmazsa olmaz koşulu ise, “kadınlar için” getirilecek önlemlerden öteye, mevcut erkek iktidarının tüm alanlarını ve tüm erkek yaşam biçimlerini dönüştürmeyi de kapsayan bir zihniyet değişikliğidir.

Ülkemizdeki toplumsal cinsiyet rolleri sadece kadınlar için değil, erkekler için de çok ciddi sıkıntılar oluşturmaktadır. Erkeklerinden doğdukları andan itibaren sadece kendi sorumluluklarını değil, ileride parçası olacakları kendi ailelerinin de tüm maddi sorumluluklarını üstlenmelerinin beklenmesi, bugün erkeklerin neden sürekli sahip olma ve saldırganlık ile ilgili sıkıntı yaşadıklarının en belirgin nedenidir.

Gerçek bir çözüm, erkekle kadın arasındaki temel güç ilişkilerinin, ev-içi alan ile işgücü piyasaları ve siyaset dâhil ev-dışı alan bağlamında yeniden yapılandırılması neticesinde cinsiyetçi kültürün dönüştürülmesi ile mümkün olabilir.

Her ne kadar toplumumuz gittikçe daha eşitliksiz bir cinsiyetler arası dengeyi zorlasa, elinden gelse şart koşacak olsa da önce kendimizden başlayalım tüm yanlış toplumsal cinsiyet rollerinden sıyrılmaya, sonrasında da çocuklarımızı cinsiyetçi yetiştirmemek için yapmamız gerekenleri yapalım. Unutmayın, bir toplumda değişim ancak 3. Kuşakta oluşur. Bugün kendinizden başlarsanız, torununuz cinsiyetçi olmayan bir topluma doğma şansına sahip olacaktır.

Yapabiliriz, gerçekten yapabiliriz, yeter ki isteyelim ve doğru çabayı gösterelim.

 

Dr.phil. R. Meltem KAVCAR SIRMALI

9 Mart 2018